18 yıl önce bugün.
Bosna Srebrenica'da, BM'in ve bütün dünyanın gözleri önünde İkinci dünya savaşından sonraki en büyük katliam gerçekleşti.
Binlerce insan öldü.
Öldü.
Bu katliama tanık olan ve ailesini de Srebrenica'daki o korkunç günlerde kaybeden Hasan Nuhonoviç'in anılarından bir bölümü paylaşmak istedim:
----------------------------------------------------------------------------------------------------
1992 yılında başlayan Bosna Savaşı’nda, Sırplar çoğunlukla müslümanların yaşadığı Doğu Bosna'da büyük oranda etnik temizlik yapmışlardı. Bosna'nın en doğusunda, Sırbistan sınırında yer alan Srebrenica ise direnişine devam ediyor, Bosna Sırplarının Belgrat'la aralarındaki engellerden birini oluşturuyordu. Binlerce insan savaştan önce 10 bin kişilik nüfusunun 8 bin'i müslüman olan Srebrenica'ya sığınmış, böylece kasabanın nüfusu 60 bine yükselmişti. Kış ayları olmasına rağmen on binlerce insan sokaklarda yatıyor, bunun yanında açlık bütün şehri kasıp kavuruyordu. Miloşeviç'in eski korumalarından polis şefi Nasır Oriç liderliğinde Boşnaklar, Srebrenica'yı kahramanca savunuyorlardı. Ancak bir süre sonra cephane ve yiyecek tükenmeye başlayınca direniş de kırılmaya başladı.
Buraya konuşlandırılan BM Barış Gücü askerleri ise değil buradaki sığınmacıları dışarıdan gelen yardımları bile korumaktan acizdi. Bu yardımlar Sırpların bilgisi ve izni olmadan kasabaya sokulmuyordu. Sırplar kasabaya gelen tüm yardım konvoylarını engelliyor, nadiren izin verdikleri yardım konvoylarındaki yiyecek ve içecekleri zehirliyorlardı. Ancak bu yiyecekler ihtiyaç sahiplerine ulaşmak yerine kısa sürede karaborsacıların eline geçiyor ve fahiş fiyatlarla satılmaya başlıyordu. Kasaba’da her gün 20-30 kişi açlıktan ve hastalıktan ölmeye başlamıştı. BM askerlerinin burada korumakla görevli oldukları insanlara karşı takındıkları iğrenç tavır da yaşanan trajediyi bir kat daha artırıyordu. Kendilerinden yiyecek ve yardım istemeye gelen kadınları, verececekleri bir paket sigara veya bir parça yiyecek karşılığında cinsel ilişkiye zorluyorlardı. Burası adeta her türlü saldırıya açık, yardım ve destekten mahrum meşrulaştırılmış bir toplama kampına dönüşmüştü.
Sırplar dünyanın en büyük ordularından olan Yugoslavya ordusunun tüm imkanlarıyla şehri ateş altında tutarken, müslümanlar bölgeye uygulanan silah ambargosu nedeniyle hafif silahlarla, o da atacak mermi bulabilirlerse direniyorlardı.
………
11 Temmuz 1995, sıcak bir yaz sabahı, Ratko Mladiç, Holllanda askeri gücün hiçbir direnişiyle karşılaşmadan büyük bir zafer kazanmış komutan edasıyla Srebrenica'ya girdi. Silahlardan arındırılmış kenti ele geçirmek Sırplar hiç de zor olmamıştı.
Şehrin düştüğü akşam katliamlar devam ederken, New York da bulunan BM Barış Koruma Misyonu Şefi Kofi Annan’a durumu yazılı olarak bildiren BM Özel temsilcisi Akashi raporunda şu tuhaf ifadeye yer veriyordu: “Konvoy halinde ilerlemeye çalışan Boşnakların yakınlarında patlayan bazı patlayıcılar, grup içerisinde paniğe yolaçıyor.”10 Oysa bu esnada insanlar dağlarda ve yollarda vahşi hayvanlar gibi kıtır kıtır doğranı-yordu.
Felaket yalnızca Srebrenica’nın düşmesiyle kalmadı. Şehrin düşmesinden sonra yaklaşık 25.000 kişi büyük bir korku içinde Srebrenica yakınlarındaki Potoçari köyündeki BM Hollanda askeri kampına doğru kaçmaya başladılar. Bunlardan 6.000 kadarı kampa girmeyi başarırken geri kalanı ya kampın çevresinde toplandılar veya Tuzla’ya gitmek üzere dağlara kaçtılar. Srebrenica’dan kaçan bu insanların peşinden yarım saat sonra kampın kapısına kadar gelen General Mladiç, "Kimseye bir kötülük yapılmayacak, zarar verilmeyecek!" diyor ve elindeki çikolataları Sırp kameraları önünde Boşnak çocuklara dağıtıyordu.
Potoçari kampında ve çevresinde toplanan binlerce Boşnak korku içerisinde bekleşiyordu. Hollandalıların Srebrenica’yı hiç bir zorluk çıkarmadan teslim ettiğini gören Mladiç, Albay Karremans’la yaptığı bir toplantıda aşağılayıcı bir üslupla kampın içindeki ve etrafındaki Boşnakların bir an önce kendisine teslim edilmesini istiyor, aksi takdirde kampı bombalayacağı blöfünü yapıyordu. Mladiç, adil bir yargılamadan sonra savaş suçu işlemeyen erkeklerin serbest bırakılacağını, kadınlarla çocukları sağ salim Tuzla’ya ulaştıracaklarını söyledi. Sonunda korkulan oldu ve Hollandalılar, mültecileri, kampı büyük bir kuşatma altında tutan Sırplara teslim etmeye karar verdi. Bundan sonra kampta bulunan tüm Boşnaklar, Hollandalı BM askerleri tarafından silah zoruyla dışarı çıkmaya zorlandılar. Kendilerinin Sırplara teslim edildiğinde öldürüleceklerini söyleyen Boşnakların feryatlarına ve çığlıklarına aldırış etmeden onları zorla Sırpların ellerine teslim ettiler11. Bu insanlara hiçbir şey yapmayacağını söyleyen Sırplar 11 Temmuz 1995 ile 17 Temmuz 1995 tarihleri arasında, kadınları ve çocukları ayırdederek yaklaşık 8 binden fazla genç ve yetişkin erkeği katlettiler.
En büyük katliamın 11-12 Temmuz 1995’te yaşandığını dile getiren Nuhanoviç, dünyanın üç günde 10 bine yakın insanın katledilmesine inanmak istemediğini; fakat Srebrenica’da tarihin gördüğü en büyük katliamın yaşandığını hatırlatıyor: “Şehri ele geçiren Sırp askerleri, bir merkezde topladıkları kadın ve erkekleri önce ayırdı. Sonra erkekleri dışarı çıkardılar. Bir kısmını hemen orada öldürdüler bir kısmını da ormana doğru götürdüler. Kadınların otobüs ve kamyonlara doğru koşmasını istediler. Yaşananlar tam anlamıyla trajediydi.”
----------------------------------------------------------------------------------------------------
Yazının tamamını şu adresten okuyabilirsiniz:
http://www.candundar.com.tr/_v3/#Did=3228
0 yorum oku / yaz:
Yorum Gönder